Dünya’da savaş sanatlarında usta veya önder olmak, tamamen fiziksel güce dayalı savaşlar döneminde bir gereksinme, ayakta kalabilmek, yaşamak için olmazsa olmazlardan biridir. Ülkelerini ve milletlerini savunmak yada fetihlerde zafer elde etmek amacı ile orduların savaş sanatlarında disiplinli eğitimleri, kahraman savaşçıların seçilmesi için düzenlenen ve ölümle de sonuçlanan yarışmaların, oyunların düzenlenmesi, sıra dışı insanların ortaya çıkarılması içindir. Komutanlarda aranan vasıflar, nitelikler hep savaşma yeteneği ve yeterlilikleri ile paraleldir. Kahramanların, cesur insanların, savaşçıların seçilmesine, meydana çıkmasına yarayan her türlü oyunlar, yarışmalar birer kültürel etkinlik, kültürün içinde yer alan renklerdendir. Teknolojik çağın hızlandığı 19.yüz yıl ortalarında savaşa dair kültürel etkinlikler bazı ülkeler tarafından daha disiplinize edilerek, kahramanlarının yaşatılması, milli kahramanlık ruhunun toplumdan kaybolmaması için, yumuşatılmış kural ve kaidelerle, eğlenceler, festivaller içinde sürdürülmüştür. Bu alanda en ciddi, modernize ve formüle etme çalışmaları, Çinliler başlatmıştır. Hintli rahip (Monk) Batuo’nun kurduğu, Shaolin Manastırı rahiplerinin, eşkiyalara, çetelere karşı kendilerini savunmadaki yetersizliği neticesinde başlatılan kendini koruma eğitimleri, Çinli rahiplerin bu metotları Çin’e götürmeleri ile savaş sanatlarındaki Çin disiplinleri ve öğretilerinin, bu günkü tüm savaş sanatlarının yararlanacağı biçimi oluşturmasını sağlamıştır. Fakat bir gerçek vardır ki, bu günkü savaş sanatlarının ne kadar geçmişine gidersek gidelim, çıkarıldığı coğrafi bölge Asya’dır. Asya kıtasına M.Ö ve M.S döneme baktığımızda dünya tarihinin gerçeği, savaşlarda sahneye çıkan devletler, Moğollar, Türkler ve Çinlilerdir. Bu üç devletin egemenliğine bakarsak, genel itibari ile Moğollar ve Türklerdir. Çin seddinin günümüz dünyasındaki önemine de bakarsak. Savaşlarda egemen unsur, Moğolların ve Türklerin olduğu görülür. Moğollar ve Türkler asırlar boyu beraber yaşamış milletlerdir. Hatta Çin kaynaklarına göre, M.Ö dönemde Çinliler Moğollarla Türkleri birbirlerinden ayırt etmek için, Moğollara kara Tatarlar, Türklere de ak Tatarlar dediklerini görürüz. İnkar edilemez ki her milletin mutlaka heroları, kahramanları vardır. Lakin Moğolların ve Türklerin kahramanları ve kahramanlık öyküleri, dünya tarihinde yerini almıştır. Bu kahramanlar devlet kurmuş, devlet yıkmışlardır. Ulusal kahramanlar ise ulusal kültürlerinin içinde kalmışlardır. Son önerimiz büyük Mustafa kemal Atatürk gibi… Savaş sanatlarını uluslar arası hegomonik güç olmasında disiplinize eden ülkelerin başında Çin geliyor demiştik. Sırası ile Japonya, Kore ile devam ediyor. Bu ülkelerden öncede disiplinize eden ülkeler görüyoruz, örneğin, Filipin, Endonezya, Viet Nam, Thailand gibi. Fakat uluslar arası alana disiplinlerini kabul ettiren ve kültürel emperyalizmi ardından bu alanda ekonomik emperyalizmi başlatan ülkeler Çin, Japonya ve Kore’dir. Oysa tarihsel gelişmelere bakarsak bu ülkelerin Türkler, Moğollar sonra Çinliler olması gerekir. Sanıyorum, bu ülkelerin savaşlarda asırlar süren egemenliği böyle bir metot formüle etmeyi gerekli görmediklerini ortaya koyuyor. Zenginin malının bitmeyeceğine inandığı gibi. Egemenlik gücünün bitmeyeceğini sandıklarını düşünüyorum. Bu gerçekler doğrultusunda bir pencere oluşturabilirsek “Niçin Türk Savaş Sanatı” sorusuna yanıt bulabilir, onurlu ve şerefli zaferlerle dolu Türk Milletinin böyle bir alanda çalışması ve ihtiyacı kabul edilebilir. Şimdi savaş sanatlarını disiplinize eden, dünyada popüler olan ve gerçek varlık sebeplerinin ve tanınmışlıklarının bu alan olduğu ülkeleri çok kısa tanıyalım.